subrender’a hoş geldin.
Babama ne zaman nasılsın diye sorsam “Şükürler olsun” der ilk. Sonra bir sıkıntısı varsa hafifçe bahseder, çok takılı kalmaz onlara. Benim bir derdim varsa beni uzun uzun dinler ama, sıkılmaz. Şükretmeyi öğütlemez bana, ya da acılara takılı kalmamayı. Büyüdükçe, onun yaşayışının bana en güzel nasihat olduğunu görüyorum. Son zamanlarda şükretmeyi de öğreniyorum.
—
Yazdığım kurmacalarda ve şiirlerde ana tema longing; özlem, hasret, arayış, kavuşma arzusu. Ama bendeki genellikle elde etmek istediğin, sahip olmak istediğin bir şeye karşı değil. Önceden sahip olduğun, ve o sebeple özlediklerin de değil. Var olmayan, hayali şeylere karşı, hayalgücünde var edip büyüttüklerin.
Özlem, hasret duygusu çok güzel, ve kalbi yumuşatıp genişleten bir duygu. Özlem duydukça kalbin bilmediğin kadar genişliyor. Ama bu duygu da yaşanmak için var, onda takılı kalmak için değil.
Yas, burada devreye giriyor. İhtimallerin (gerçekleşmemiş şeyler değil; suya düşen hayaller değil, olma olasılığı olanlar; yani geçmiş değil, gelecekteki) yasını tutmak, ve onları salıvermek benim bugün bahsetmek istediğim.
Geçtiğimiz günlerde yeğenime kitap sipariş ederken Sandık İçi karikatür kitabına denk geldim. Lisedeyken her hafta Ersin Karabulut okuyacağım diye Uykusuz alırdım. Çizimler hoşuma giderdi ama en çok anlattığı hikayeler ve sonunda vardığı çıkarımlar beni etkilerdi.
Bu sabah biraz erken uyandım, Sandık İçi geleli birkaç hafta oluyordu ve sehpada ne zamandır yapmak istediğim yapbozun üstünde bekliyordu. Ayılırken bir şeyler okumayı seviyorum, az eforlu, nazik bir geçiş. Hikayeyle uyuyakalmak neyse, hikayeyle uyanmak da bilinç halleri arasında güzel bir köprü oluyor.
Öylesine elime alıyormuş gibi kendimi kandırdım, şunu biraz okuyup ayılırım filan diye, ama aslında bana neler hissettirebileceğiyle ilgili elbette fikrim vardı, ve yanılmadım.
Anlattığı hikayeler bir yana, bu sefer de, tahmin ettiğim gibi, bana kendi gençliğimi hatırlattı bu karikatürler. Her hafta nasıl bizim oralarda olmadığı için Kadıköy’e gidip aldığım, bir apartman girişine oturup ya da bir kafenin dışardaki masasında, dünyadan soyutlanarak hem bir çırpıda bitirdiğim hem de hiç bitmesin istediğim. Bittiğinde gelen etrafı çok daha farklı algılama hali, bilmediğim yepyeni hisler deneyimleme, empati yeteneğimin bir süreliğine parlaması, henüz oluşmamış bir geçmişe, yaşanmamış anılara duyduğum tuhaf özlem, daha farklı, daha derin bir şeyler yaşama isteği…
Kadıköy’de çok fazla şey yaşadım, ve çoğunluğunda da tek başımaydım. Liseyi Bilfen’de okudum. 1-2 yakın arkadaşım vardı yalnızca. İnsanlarla anlaşır ama tam olarak da uyuşamazdım. Hayatlarımız bambaşkaydı, hem o zamana kadar, hem de muhtemelen sonrasında. Kimse benimle Kadıköy’e gelmek istemez diye düşünüp kimseye teklif etmezdim (ne enteresan, hala yapıyorum bunu!). Belki de orada yaşadıklarımı kendime saklamak isterdim, farkında olmadan.
Soğuk bir akşam yine Rexx’in oralarda boş boş dolaşırken bir kitapçıya girmiştim. Dükkanın sahibi beni artık tanıyordu, biraz muhabbet ettikten sonra bir kitap alıp çıkacakken bana bir albüm gösterdi ve dinleyip dinlemediğimi sordu. Daha önce hiç duymamıştım.
Eve vardığımda yağmur başlamıştı. Evde kimse yoktu. O akşamı düşündüğümde, evde sanki eşya da yokmuş gibi hatırlıyorum. Sanki odam bomboştu, ben yerde oturuyordum. Camı açmıştım yağmuru iyice duyayım diye, ve tepe ışığı kapatmıştım.
CD’yi laptobuma taktım, ve The Queen Is Dead şarkısı çalmaya başladı. Solistin sesini duyduğum anda kalbimden vuruldum. Şarkının ritmi, ergenliğimin isyankar ruhunu hem harekete geçiriyor hem yatıştırıyordu. Kendime bir yoldaş bulmuş gibiydim. I Know It’s Over, Big Mouth Strikes Again, ve en sonunda There Is a Light That Never Goes Out. Bu albüm ve özellikle o son şarkı, uzun yıllar boyunca hayatımın tematik müziği oldu. Yine bir özleme çağırdı beni, daha farklı, daha derin bir şeyler yaşama isteğine.
—
Yas, içine girdikçe bitmeyecekmişçesine genişleyen, maceracı ruhların bilinmezliğe dalmaktaki becerisi ve merakı sayesinde tanıdık oldukları, seni gölgelerinle tanıştıran ve gerçekten de tanımlandığı gibi kademe kademe yaşanan bir lütuf. Geçen gün ya yas hiç var olmasaydı diye düşündüm. Kaybettiğimiz birinin ya da bir şeyin arkasından durumu kabullensek, ya da ölene kadar kabullenemesek.
Yas var olmasaydı, sevgi de var olamazdı. Sevgi çatısı altında toplanan duygulara dahil yas; korkunun değil. Birçok şeyi elden geçirmeyi gerektirdiği için de; iyileri olduğu kadar kötüleri, kötüleri olduğu kadar iyileri; anları, kararları, sonuçları; ve kabul etmeyi gerektirdiği için; yaşandıklarını, ve artık yaşanamayacakları. Dürüst bir elden geçirme ve belli aşamalar sonucunda kabul etme. Bana göre bu hayattaki inisiyasyonların en derinlerinden biri.
Yas, sadece bireysel bir süreç de değil. İki kişi bile birlikte yas tutuyorsa, süreçler birbirine dolanıyor. İçlerinden biri durumla yüzleşmekten kaçındığı sürece diğer kişinin de ilerlemesini derinden engelliyor. Diğer kişi, onun acısını ve dürüstçe kabullenemediği şeyleri de yükleniyor. Ve aslında, bir de onun acısının ve dürüstçe kabullenemeyişinin yasına girmesi gerekiyor. Fakat elbette yas öyle bir şey ki, bir kere dürüstçe içine girdiğinde kalbini onca genişletip aklının alamayacağı şeyleri almasını sağlıyor kalbinin.
Yasa şükürler olsun. Sevgi yolunda özgürlüğe açılan kapı.
—
Geçen gün ChatGPT ile bültenler hakkında konuşuyordum, neler yazıyorum, neden yazıyorum… Uzunca bir konuşmanın ardından bu bültenlerin “gündelikten evrensele” olduğunu söyledi. Bio’ma bakarsanız benim de bu şekilde tanımladığımı göreceksiniz. Ona araştırıp araştırmadığını sordum, ve yalan söylemiyorsa araştırmadığını, içeriğimin niyetimle ne kadar örtüştüğünü ve dışardan nasıl algılandığını kanıtladığını söyledi bu tesadüfün. Gerçekten içten olan şeyin bir şekilde her zaman karşıya geçtiğini.
Gerçekten de, niyetim her zaman dürüst olabilmek. Ve inceliği daima gözetmek. Duygu, düşünce gibi subtle - hemen göze çarpmayan, algılaması zaman isteyen - konular ince işlenmeli niteliğine uygun olabilmek için.
Ve eğer bu yazının bir parçası olduysanız, bunu mümkün kıldığınız için teşekkür ederim.
Eğer bülten ilgilendiğiniz bir araç değilse aşağıdaki link ile üyelikten ayrılabilirsiniz.
♡ tuşuna basmak bu bültenin öne çıkması için önemli, tıklamayı unutmayın.
İki hafta sonra.
Görüşürüz!
Kendi gençliğimin
yasını sevgi ile tuttum yazını okurken. Ellerine sağlık
Kadıköy'de ortaokulda dershaneye gitmis birisi olarak bir anda bir sürü anı ve bir his geldi okurken ellerinize sağlık